
“Ben 20 Temmuz 1964 senesinde yedi kardeşin en büyüğü olarak Saimbeyli’nin Karakuyu köyünde dünyaya gelmişim. Birer ikişer yaş ara ile kardeşlerimde dünyaya geldi. İlkokulu komşu köyde Değirmenciuşağı köyünde okudum. Okulu bitirdiğim sene babamla annem ayrıldılar. Evin bütün işleri bana kalmıştı. Ve 60- kadar küçükbaş hayvanın bakımı da dâhil. 3–4 yıl geçmişti. Babam Feke’nin Akoluk köyünden evlendi.
1984 yılında Horzum krom işletmesine girdim. İki yıl çalıştım. Sonra askerlik, daha sonra yine Yahyalı Dedeman, İslâhiye ve İskenderun maden işletmelerinde çalıştım.
1989 yılında köye döndüm. Babamla bakkal dükkânı açtık. Ve o yılda evlendim. Evlenme tarihide 20 Temmuz a rastlamaktadır. Bu tarih benim için çok önemlidir. Bu tarih: Doğum günüm, askerde izine gelğim gün, evlendiğim gün ve ilk vefat eden oğlum Fatihin doğduğu gün 20 temmuzdur.
Bir yıl daha kaldım köyde, Fatih isminde bir oğlumuz oldu. Ama sekiz ay sonra kaybettik. Bu çocuğun vefatı beni köyden soğuttu. Geçim şartlarının ağır olması da biraz etkili oldu belki. 1991 yılının Nisan ayının 3üne Nevşehir Derinkuyu’ya geldim. İlk yıl sulamada çalıştım. İkinci yıl bir nalburiye dükkânında çalıştım. 1994 yılında pazarcılık işine başladım.2000 yılında pazarcılık işini bıraktım. Derinkuyu Yazıhüyük kasabasına yerleştim. Ve bisiklet yedek parçası satış yeri açtım. Kasabada tamirci yoktu. Ama bende pek tamir işinden anlamıyordum. Kırşehir de tanıdığım bir tamirci arkadaş vardı. Aslında adam imalat yapıyordu. Yanında bir süre kurs gördüm. Bisiklet tamirinin inceliklerini öğrendim. Ve bu güne kadar devam edip gidiyorum.. Yazın tamir işi, kışın jant dizip toptancılara satıyorum... Bir erkek dört kız, beş çocuk babasıyım...
İlkokulda iken Karacaoğlan ve Kerem ile Aslı kitaplarını defalarca okudum. Babam Osmanlıca sireti, Ahmediye, İlmihaller ve çeşitli hikâye kitapları okurdu. Bu kitaplar benim ilerideki meselelere bakışımı şekillendirecekti. O uzun kış gecelerini böyle geçirirdik. Pilli radyoyla bile biraz geç tanıştım. Şiir yazmaya başladım. İlk şiirim benim köpeğimi köpeğine boğduran arkadaşıma yazmıştım. Şimdi hatırımda değil ama arkadaşıma iyi bir ceza vermiştim o şiirle. Ah o günlere bir daha döne bilsem de, ne olursa olaydı!.. Ve kısa zamanda bir cep defterini doldurmuştum. Babamı kızdırmış olmalıyım ki bir şiirimde, defterim ortadan kayıp oldu. Bunun üzerine şiir işini bıraktım. Askerden geldikten sonra tekrar başladım şiire.
Şuan bile hepsini bir araya getiremedim hep müsvedde halinde.
Nisan 2007 de internet ile tanıştım. Ve belki de hayatımın belli bir noktası oldu. Kısa bir süre sonra www.saimbeylim.com Sitesi ile tanıştım. Sonra Ahmet KAYTANCI ismi ile tanıştım. www.saimbeylim.com sitesinin kurucusu idi. Benim gibi Saimbeyli’den uzak olanlar için bu site bulunmaz nimetti. Bu KAYTANCI isimi aşina gelmişti. Ama tanışmamıştım. Araştırmacı yazar olarak anlamıştım ilk önce. 25–26–27 Mayıs Obruk şöleni için Saimbeyli’ye geldiğimde ziyaretine geldim. Kaytancı hocam Saimbeyli’de bir yatılı okulda müdürdü. İlk gördüğün anı hiç unutmam. Çok cana yakın, sıcakkanlı buldum. Sarıldık kucaklaştık. Tebessümünde ve yüzünde şefkat merhamet okunuyordu. Şölen boyunca evinde yedik içtik. Birçok siteden tanıdığımız dostlarımız da gelmişti. İsmen tanıdıklarımızı, canlı görmüştüm. Hocamın değerli eşi hiç usanmadan tüm arkadaşları ağırlamaktan hiç usanmamıştı. Hocamın eşi ile bizlere çay ve yemek servisi yapması, hiç unutulur gibi değildi. O ailenin esenlik içinde olması için Allaha duacıyım…
O şölende İzmir'den gelen, şair ve radyomuzun sunucusu, Sayın Şerife Çınar hanım efendinin ve İstanbul’dan gelen radyomuzun sunucusu Muzaffer TEKBIYIK hocamın, SUSURLUKLU rumuzlu İbrahim AÇILAN hocamın ısrarı üzerine, işten fırsat buldukça yazmaya çalışıyorum.
Bilmiyorum benden önce dendi mi ama:
Yürekten söylenen kalbe kadar iner,
Ağızdan söylenen kulakta kalır,
Gözden akan kalpten gelir.
Diyerek
Emeği geçen Sayın Ahmet Kaytancı başta olmak üzere, tüm gönül dostlarıma sevgi ve selamlarımı sunuyorum.
Bir insan hayatının kaleme alırken, bir isimden 4 kere bahsediyor, bir o kadarda ima ediyorsa, bu hayat sahibinin ya dünyadan haberi yok, yada ömrü kafes içinde geçmiş demektir.
20 dakikada özetlediğim özgemişimde,4 kere zatıalinizden bahsediyorum. Kimse sizden başka hayatımı şekillendiren, ve acı tatlı hatıralar bırakanların olmadığını sanmasın.
Fakat Ahmet Kaytancı mihenk taşı, bir memleket sevdalısı, gönül adamı,bir insana değer veren, edebiyat kaynağı, hal dilinden anlayan, bazen çok derine indiğinde kirpiklerinden yanağına incilerin, yılların açtığı kanallarda yol bulduğu, düşüncesinin iyilerini kalemi ile kâğıda, kinayelilerinide yüreğine gömen, babacan, mala kanaatkâr, hürmette cömert, dostunun ve düşmanının güvendiği çok nadir kişi olmanız hasebiyle zikredilmiştir. 2008 yılının 20 Temmuzunda saat 18:00 sularında (KULAKLARI ÇINLASIN) Zerrin Tulan hanım efendinin ricası ile yazmıştım. Çünkü saat 20:00 de,ömrümde ilk yaş günüm kutlanacaktı...! Bu günde olsa aynıısını yazardım.. Güzel yürekli güzel insan...! Seni seviyorum. Yıllar geçtikce, insanların vaziyetleri anlaşıldıkca, ne kadar doğru düşündüğüme bir daha inanıyorum. Sağlık, selamet dolu uzun ömürler diliyorum Sayın Ahmet Kaytancı...!