Ahmet Kaytancı'nın Kaleminden, Muhsin Tozlu
Bahar gelmişti. Ne gelmesi, bahar gidiyordu. Mayıs ayının sonlarıydı. 2007 yılını gösteriyordu takvim yaprakları. Bir telaştı her tarafta. Bende bir telaş vardı. Görev yaptığım okulda kapı bir açılıyor bir kapanıyordu. Öğrenciler geliyor, veliler geliyor… Her birine bir laf yetiştirmeye çalışıyordum.
Yine kapım çaldı. Yine bir veli geldi sandım kan-ter içerisinde. Öyle ya görev yaptığım okul ilçeye 2 km uzaktaydı. Garibim, yayan yapıldak düşmüş yollara. Hava da sıcak. Kan tere batmış. Kapıdan girdi ve durdu. Uzun uzun bana baktı.
“Kavuşturana şükür. Kavuşturana şükür.”
Önce anlamadım. Oysa o kadar çok veli geliyordu ki, hiç birisi uzun uzun bakıp; “Kavuşturana şükür. “demiyordu. Ceketini sol kolunun üzerine yarım atmış olan bu adam kollarını açtı. Bana yaklaştı ve sarıldı. Ben de ona sarıldım. Kim olduğunu bilmeden, neden sarıldığımı hiç düşünmeden… Terini vücudum aldı. Bana sarılan adam bir taraftan da ağlıyordu. Benden ayrılıp, tekrar boynuma sarılıyordu. Her sarılmasında “Kavuşturana şükür...” Demeyi de ihmal etmiyordu.İçim burkuluverdi. Bizim Anadolu insanı böyledir işte. Yüreğine bir yer ederseniz, sizden muhabbetini hiç esirgemez. İçi neyse dışı da odur. Terini helalinden akıtır. Sarıyorsa bir adamı kolları ile yüreği ile de sarar.Kim olduğunu anlamaya çalışıyorum. Ben anlamaya çalıştıkça o, gözyaşlarına engel olamıyor ve duygularını gözyaşları ile dışarıya bırakmayaçalışıyor. “Yoksa Muhsin Tozlu musun?” dedim.“Evet” sözü ağzından zoraki çıktı. Bu can adam birkaç gün bizimle birlikte kaldı. Çok samimi ve dostça günler geçirdik. Onunla birlikte bazı dostlarımızla da güzel günler geçirdik.
Ben o günleri hiç unutmadım. Beklentilerine cevap vermediklerimiz, hayallerimizde buruk bir hüzün bıraksa da Muhsin Tozlu gibi özü ile sözü bir olanlara canımız kurban…
Gurbeti yüreğinde yaşayan sevgili Muhsin Tozlu’yu sevmemek mümkün mü?
İşte Anadolu insanı böyle olmalı… Bir gün unutulmayanlar arasında adı olacağından, adım kadar eminim.
Şiiri yüreği ile yazıyor. Yüreği ile yaşıyor, yüreği ile görüyor.
Teri bile muhabbet kokan adam, yüreğinden öpüyorum…
Muhsin Tozlu’dan kısa bir hayat hikâyesini istedim. O da şunları bizimle paylaştı.
“Ben 20 Temmuz 1964 senesinde yedi kardeşin en büyüğü olarak Saimbeyli’nin Karakuyu köyünde dünyaya gelmişim. Birer ikişer yaş ara ile kardeşlerimde dünyaya geldi. İlkokulu komşu köyde Değirmenciuşağı köyünde okudum. Okulu bitirdiğim sene babamla annem ayrıldılar. Evin bütün işleri bana kalmıştı. Ve 60- kadar küçükbaş hayvanın bakımı da dâhil. 3–4 yıl geçmişti. Babam Feke’nin Akoluk köyünden evlendi.1984 yılında Horzum krom işletmesine girdim. İki yıl çalıştım. Sonra askerlik, daha sonra yine Yahyalı Dedeman, İslâhiye ve İskenderun maden işletmelerinde çalıştım.
1989 yılında köye döndüm. Babamla bakkal dükkânı açtık. Ve o yılda evlendim. Evlenme tarihide 20 Temmuz a rastlamaktadır. Bu tarih benim için çok önemlidir. Bu tarih: Doğum günüm, askerde izine gelğim gün, evlendiğim gün ve ilk vefat eden oğlum Fatihin doğduğu gün 20 temmuzdur.
Bir yıl daha kaldım köyde, Fatih isminde bir oğlumuz oldu. Ama sekiz ay sonra kaybettik. Bu çocuğun vefatı beni köyden soğuttu. Geçim şartlarının ağır olması da biraz etkili oldu belki. 1991 yılının Nisan ayının 3üne Nevşehir Derinkuyu’ya geldim. İlk yıl sulamada çalıştım. İkinci yıl bir nalburiye dükkânında çalıştım. 1994 yılında pazarcılık işine başladım.2000 yılında pazarcılık işini bıraktım. Derinkuyu Yazıhüyük kasabasına yerleştim. Ve bisiklet yedek parçası satış yeri açtım. Kasabada tamirci yoktu. Ama bende pek tamir işinden anlamıyordum. Kırşehir de tanıdığım bir tamirci arkadaş vardı. Aslında adam imalat yapıyordu. Yanında bir süre kurs gördüm. Bisiklet tamirinin inceliklerini öğrendim. Ve bu güne kadar devam edip gidiyorum.. Yazın tamir işi, kışın jant dizip toptancılara satıyorum... Bir erkek dört kız, beş çocuk babasıyım...
İlkokulda iken Karacaoğlan ve Kerem ile Aslı kitaplarını defalarca okudum. Babam Osmanlıca sireti, Ahmediye, İlmihaller ve çeşitli hikâye kitapları okurdu. Bu kitaplar benim ilerideki meselelere bakışımı şekillendirecekti. O uzun kış gecelerini böyle geçirirdik. Pilli radyoyla bile biraz geç tanıştım. Şiir yazmaya başladım. İlk şiirim benim köpeğimi köpeğine boğduran arkadaşıma yazmıştım. Şimdi hatırımda değil ama arkadaşıma iyi bir ceza vermiştim o şiirle. Ah o günlere bir daha döne bilsem de, ne olursa olaydı!.. Ve kısa zamanda bir cep defterini doldurmuştum. Babamı kızdırmış olmalıyım ki bir şiirimde, defterim ortadan kayıp oldu. Bunun üzerine şiir işini bıraktım. Askerden geldikten sonra tekrar başladım şiire.
Şuan bile hepsini bir araya getiremedim hep müsvedde halinde.
Nisan 2007 de internet ile tanıştım. Ve belki de hayatımın belli bir noktası oldu. Kısa bir süre sonra www.saimbeylim.com Sitesi ile tanıştım. Sonra Ahmet KAYTANCI ismi ile tanıştım. www.saimbeylim.com sitesinin kurucusu idi. Benim gibi Saimbeyli’den uzak olanlar için bu site bulunmaz nimetti. Bu KAYTANCI isimi aşina gelmişti. Ama tanışmamıştım. Araştırmacı yazar olarak anlamıştım ilk önce. 25–26–27 Mayıs Obruk şöleni için Saimbeyli’ye geldiğimde ziyaretine geldim. Kaytancı hocam Saimbeyli’de bir yatılı okulda müdürdü. İlk gördüğün anı hiç unutmam. Çok cana yakın, sıcakkanlı buldum. Sarıldık kucaklaştık. Tebessümünde ve yüzünde şefkat merhamet okunuyordu. Şölen boyunca evinde yedik içtik. Birçok siteden tanıdığımız dostlarımız da gelmişti. İsmen tanıdıklarımızı, canlı görmüştüm. Hocamın değerli eşi hiç usanmadan tüm arkadaşları ağırlamaktan hiç usanmamıştı. Hocamın eşi ile bizlere çay ve yemek servisi yapması, hiç unutulur gibi değildi. O ailenin esenlik içinde olması için Allaha duacıyım…
O şölende İzmir'den gelen, şair ve radyomuzun sunucusu, Sayın Şerife Çınar hanım efendinin ve İstanbul’dan gelen radyomuzun sunucusu Muzaffer TEKBIYIK hocamın, SUSURLUKLU rumuzlu İbrahim AÇILAN hocamın ısrarı üzerine, işten fırsat buldukça yazmaya çalışıyorum.
Bilmiyorum benden önce dendi mi ama:
Yürekten söylenen kalbe kadar iner,
Ağızdan söylenen kulakta kalır,
Gözden akan kalpten gelir.
Diyerek
Emeği geçen Sayın Ahmet Kaytancı başta olmak üzere, tüm gönül dostlarıma sevgi ve selamlarımı sunuyorum.
Muhsin TOZLU. Yazıhüyük kasabası. Nevşehir.
muhsintozlu@hotmail.com.”
Muhsin Tozlu şiirlerinde genellikle gurbet ve gariplik havasını yaşamaktadır. Genç yaşta memleketinden ayrılmış olması ve ekonomik sıkıntılarla geçen günlerine rağmen kendi ayakları üzerinde kalmaya çalışan Tozlu:
“Kimsesizi kim arasın kim sorsun,
Nesine gerek ki bir selam versin.
Hiç olur mu merhabayı çok görsün,
Tatlı bir tebessüm verin efendim.”
Diye bir iç çekmesi yapar.
Her ne kadar kendisini ezilmiş, horlanmış ve gurbeti iliklerine kadar yaşayan birisi olarak anlatmaya çalışsa da kendisine her zaman güvenmiştir.
“Dostlar bu garibi ölü sanmayın,
Garibanım ama deli sanmayın.
Sakın beni çok hafife almayın,
Eşimden dostumdan sorun efendim. “
demektedir.
Bir şiirinde unutamadığı sevgilisine sanki Karacaoğlan gibi seslenmektedir.
“Şu zalim seneler yıllara gebe,
Yan yana giderdik her gün mektebe
Bazen ip atlardık bazen körebe
Hayal meyal oldu unutamadım”
Gurbetten anasına yazdığı mektup şiirinde memleket özlemi yüreğinde yanan bir köz gibidir. Gönül ister ki şiirin ve şiirlerinin tamamını buraya alalım. Bu imkânsız… Şu mısraları almadan olmazdı.
“Şimdi yâd ellerden usandım bıktım.
Bir sevda yüzüne kendimi yaktım
O ellerde birde kuzu bıraktım.
Yavrumun ağıtı aklıma düştü.
Umudu kesmeden ahbaptan dosttan
Şu divane gönlüm kurtulmaz yastan.
Sevdiğim güzele günde on destan
yazdığım sıralar aklıma düştü.
Bizim eller çok uzaktan görünür.
Göründükçe yüreklerim bölünür.
Muhsin kaç yıl gurbet elde sürünür
Doğduğum yöreler aklıma düştü.”
Eminim Muhsin Tozlu bundan sonra daha güzel şiirler yazacaktır. Takip ettiğim kadarıyla sürekli kendisini yenilemeye çalışan Tozlu, yazılan şiirleri dikkatlice okuyor ve şiirin kurallarını öğrenmeye çalışıyor.
Başarıları daim, ömrü uzun olsun.
Dostlardan Yorumlar
--------------------------------------
Muhsin TOZLU
Sevgili gönül erbabları, ve can parelerim. Bu yazıyı yazan Sayın AHMET KAYTACI hocama, ve yorum yazan ve yazacak olan, değerli dostlarıma teşekkür eder,saygı ve selamlarımı sunarım....